Haber

Kışanak’ın cezaevindeki kampanyası: Seçimlerden epeyce bıkmıştık, herkese bir coşku geldi

ANKARA – DEM Parti’nin Ankara Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkan Adayı Gültan Kışanak için Ankara’da kurulan kampanya ekibi yoğun bir çalışma yürütüyor. Kışanak da Kandıra Cezaevi’ndeki siyasi tutuklularla kampanyaya dair çalışmalarını sürdürüyor. Cezaevi’ndeki kampanya ekibinde eski eş başkanlar, milletvekilleri, belediye başkanları, parti yöneticileri yer alıyor.

Avukatları aracılığıyla sorularımızı ilettiğimiz Kışanak, F Tipi koşullarında yürüttükleri kampanya hakkında bilgi verdi. Seçim kampanyasını dışarıda yürütseydi neler yapacağını, seçilmesi halinde Ankaralıların nasıl bir yerel yönetim anlayışıyla karşılaşacağını da anlatan Kışanak, ‘İyi ki DEM Parti aday gösterdi de Ankara halkı demokratik bir seçenekten yoksun kalmadı’ dedi.

DEM Parti ile yan yana gelmek konusundaki söylem ve tutumlarıyla İktidarın da muhalefetin de radikal sağa teslim olduğunu söyleyen Kışanak’ın sorularımıza yanıtları şöyle oldu:

‘TUTUKLANDIĞIM İLK GÜNDEN BERİ SOKRATES’İN RAHATLIĞI İÇERİSİNDEYİM’

Bildiğimiz kadarıyla -katıldığınız duruşmalar hariç- son Ankara tanıklığınız Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı’yken Meclis Darbe Komisyonu’nun daveti üzerine olmuştu. Meclis Darbe Komisyonu’ndaki açıklamalarınızın ardından gittiğiniz Diyarbakır’da gözaltına alınıp tutuklandınız. Ve şimdi Ankara adayısınız. Bu süreç size ne hissettiriyor?

Sokrates’in yargılanması tarihe mal oldu. Hala “suç ve ceza” tartışmalarının odağında yer alıyor Cümleyi bire bir hatırlamıyorum ama Sokrates’in eşi mealen şöyle söyler: “Senin bir suçun yok neden sana bu kadar bedel ödetiyorlar, çok üzülüyorum.” Sokrates de şu cevabı verir: “Üzülme… Düşünsene ya suçlu olsaydım.”

Tutuklandığım ilk günden beri Sokrates’in rahatlığı içerisindeyim. Halkın iradesine darbe yapanlar, kumpas davalar tertipleyenler, demokratik siyaseti tasfiye etmeye çalışanlar, kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesini suç gibi görenler… Velhasıl asıl suçlu olanlar biraz düşünsün istedim.

Bir de Ankara, hep devletin baskıcı yüzünün, iktidarın merkezi olarak görülür ve muhaliflerle arası pek iyi olmamıştır. Benim adaylığım aynı zamanda Ankara’yı ezilenlerle, ötekilerle tanıştırma; yani Ankara’yı biraz sivilleştirme, halkla buluşturma olarak da görülebilir.

CEZAEVİNDE KAMPANYA: ÇATI AŞAN TOPLAR, SES GÜCÜYLE DUVAR AŞAN MESAJLAR

Seçim kampanyanızla devam etmek isteriz. Geçen hafta kadınlara gönderdiğiniz mektupta aynı cezaevinde bulunduğunuz kadınların Figen Yüksekdağ öncülüğünde kampanya çalışmasına başladığını yazmıştınız. Nasıl bir kampanya çalışması yürütülüyor, ekipte kimler var, süreç nasıl ilerliyor?

Kampanya ekibimiz çok renkli. Kürt, Türk, Terekeme, Balkan göçmeni, Afrinli, Alevi, Sunni, Ezidi… Çocuklu kadın, genç kadın, benim gibi yaş ortalamasını yükselten yaş almış kadın… Belediye başkanı, milletvekili, parti yöneticisi, gazeteci, öğrenci, işçi, işsiz… İçerisi de dışarıdaki toplumsal yapının küçük bir örneği. Kadının tüm renkleri burada…

Doğrusu biz siyasi tutsaklar seçimlerden epeyce bıkmıştık. Ama Ankara adaylığım gündeme gelince herkese bir coşku geldi. F Tipi’nin hücrelerini aşarak herkes kendi rengini katıyor kampanyaya.

F Tipi’nde sistem tecrit üzerine kurulu, üçer kişilik hücrelerde kalıyoruz. Haberleşmek, iletişim kurmak o kadar kolay değil. Ama kadın zekası alternatif iletişim yolları buluyor. Kol gücüyle çalışan ve çatı aşıran toplarla; ses gücüyle çalışan ve duvar aşan mesaj sistemiyle idare ediyoruz. Kampanyamız içeride de dışarıda da tamamen kadın emeğinin, kadın yaratıcılığının ürünü ve kolektif. Kıymeti, lezzeti ve sırrı bu bence.

‘KAMPANYAYA KATILAN, EMEK VEREN KADINLARLA ORTAK DÜŞLERDE BULUŞUYORUZ’

Siz içerideyken dışarıda da kampanyanız için çalışan kadınlar var. Sadece partinizde siyaset yapan kadınlar değil pek çok örgütten, kurumdan kadın, kampanyanıza emek veriyor. Nasıl değerlendirirsiniz bu durumu?

Öncelikle kampanyaya katılan, emek veren, duygusunu paylaşan tüm kadınlara teşekkür ediyor, selamlarımı ve sevgilerimi gönderiyorum. Adaylığımın en önemli nedeni kadınlar arasında dayanışma ve ortak mücadele köprüleri kurmaktı. Bu amacın kız kardeşlerim tarafında karşılık bulduğunu ve sahiplenildiğini görüyorum. Kampanyaya katılan, emek veren kadınlarla ortak düşlerde buluşuyoruz. Fiziki olarak yan yana olmasak da düşünsel ortaklığımız, tüm engelleri aşarak mücadeleye dönüşüyor. Kadınların mücadelesi topluma umut verecektir diye düşünüyorum.

Biz kadınlar yaşadıklarımızdan biliyoruz ki kadınların ve genel olarak ülkenin çok ciddi sorunları var. Demokrasinin neredeyse kırıntısı bile kalmadı, savaş politikaları ise toplumsal travmaları giderek büyütüyor. Kadın hareketleri, demokrasi ve barış mücadelesine öncülük edebilir, kadın perspektifiyle çözüm politikaları üretebilir, üretmelidir. Seçim kampanyamızın güçlü bir kadın mücadelesi açığa çıkartacağına ve bu dalganın seçimden sonra devam edeceğine inanıyorum.

‘DIŞARIDA OLSAYDIM 81 İLDEN 81 KADINLA BULUŞUR, BARIŞA ÖNCÜLÜK EDECEĞİMİZE DAİR TUTUM BELGESİ AÇIKLARDIM’

“Seçim kampanyasını dışarıda yürütüyor olsaydım mutlaka yapardım” dediğiniz bir şey var mı?

Yerel siyaset, genel siyasetin gölgesinde küçük iktidar hesapları yapılan ve bol keseden vaatlerin havada uçuştuğu bir alana sıkıştırıldı. Çok yazık… Oysa demokratik sistemlerin temel taşı yerel demokrasidir. Yerel yönetim halka en yakın ve en demokratik olması gereken yönetim alanıdır.

Dışarıda olsaydım yerelde demokrasi kültürünü açığa çıkaracak bir kampanya yürütmeye çalışırdım. Örneğin, meydanlarda halka açık kürsüler kurardım. Kadınların, gençlerin, emekçilerin, emeklilerin, Alevilerin, engellilerin, Kürtlerin, Türklerin velhasıl derdi olan herkesin sesini duyurmasına vesile olmak isterdim. Siyasetin gerçek özneleri sahaya çıkarsa sorunlarımızın çözümü için bir yol açabiliriz diye düşünüyorum. Ayrıca 81 ilden gelen 81 kadınla bir araya gelip kadınlar olarak barış siyasetine öncülük edeceğimize dair bir tutum belgesi açıklasak güzel olurdu.

‘AYRIM GÖZETMEDEN TÜM ANKARA HALKINA HİZMET EDECEĞİM’

Partinizin yerel yönetimlere bakışı Türkiye’deki diğer tüm partilerden farklı. Bu fark Ankara’da da hissedilecek mi? Nasıl bir yerel yönetim anlayışıyla karşılaşacak Ankaralılar siz seçilirseniz? Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanlığı yaptığınız dönemdekine benzer projeler olacak mı?
Halk beni seçerse; Ankara demokratik, halkçı, kadın belediyeciliği ile tanışacak. Belediyenin kapıları 24 saat halka açık olacak. Ayrım gözetmeden tüm Ankara halkına hizmet edeceğim. Ankara’yı eril sistemin tahakkümünden çıkartıp kadın kenti yapmak için çalışacağım.

‘İLK İŞ OLARAK KADIN DAİRE BAŞKANLIĞI KURACAĞIM’

Kayyım, Diyarbakır’da ilk iş olarak, kadın çalışmalarına dair tüm idari yapıyı dağıttı, kadın kurumlarını kapattı. Ben de Ankara’da ilk iş olarak kadın daire başkanlığı kuracak, kadın çalışmalarına hız vereceğim. Kadınların kamusal alana katılımını kolaylaştıran sosyal politikalar geliştireceğim.

‘BİZDE AYRIMCILIK YOK’

Belediyeyi halkla, kadınlarla, gençlerle, kentin tüm demokratik dinamikleriyle birlikte yöneteceğim. Bizde ayrımcılık yok. Demokratik, katılımcı, şeffaf, hesap veren belediyecilik var. Bir de baştan söyleyeyim; Ankara’yı parsel parsel satmayacağım, rantçılara fırsat vermeyeceğim…

‘CUMHURİYETİ DEMOKRASİYLE ANKARA’YI DA DEMOKRATİK BİR VİZYONLA BULUŞTURMAK GEREK’

Öyle güzel sorular sormuşsun ki insanın arka arkaya onlarca proje anlatası geliyor. “Keşke dışarıda olsaydım” diyorum ama maalesef ben dışarıda değilim. Adaylığımı da “demokrasi ve barış mücadelesini geliştirecek olanakları açığa çıkartma” hedefiyle sınırladım. Ama şunu söyleyebilirim; Ankara, misyon ve vizyon açısından en geride kalan kentler arasında. Zaten kimsenin de böyle bir derdi yok. Ankara Cumhuriyetin kurucu kenti. Cumhuriyeti demokrasiyle Ankara’yı da demokratik bir vizyonla buluşturmak gerekir.

EN ÖNEMLİ PROJELERDEN BİRİ ‘EŞİTLİK POLİTİKALARI ENSTİTÜSÜ’ OLACAK

Belediye Eşbaşkanı seçilirsem hayata geçireceğim en önemli projelerden biri “Eşitlik Politikaları Enstitüsü” olacaktır. Bu enstitüde her türlü ayrımcılığı önleyecek akademik çalışmalar yapılarak eşitlik politikaları geliştirilecek. Ben de bu politikaları hayata geçireceğim. Ankara, diğer kentlerimize, hatta dış ülkelere de bu konuda proje üreten bir kent olarak önemli bir misyon edinmiş olacaktır.

‘RAKİPLERİMİN BİRİ MİLLİYETÇİLİK SINAVINDAN ÇAKTI, DİĞERİ MİLLİYETÇİLİK KOZUNU ANAHTAR OLARAK CEBİNDE SAKLIYOR’

En güçlü iki rakibiniz milliyetçi kimlikleriyle öne çıkan iki erkek siyasetçi. Rakipleriniz hakkında değerlendirmeniz olur mu?

Rakiplerim “Aslı yok yaylasında bin 500 koyunum var, herkes kesesinden yesin, içsin, eğlensin, davetim var bugün benim” misali havalı vaatler rüzgârıyla seçim kampanyasını götürüyorlar. Biri televizyon ekranında milliyetçilik sınavından çaktı. Öteki milliyetçilik kozunu cumhurbaşkanlığı seçimine giden yolun anahtarı olarak cebinde saklıyor. Yerel demokrasiden bahseden yok.

‘İYİ Kİ DEM PARTİ ADAY GÖSTERDİ DE ANKARA HALKI DEMOKRATİK BİR SEÇENEKTEN YOKSUN KALMADI’

Ne diyeyim; iyi ki DEM Parti aday gösterdi de Ankara halkı demokratik bir seçenekten yoksun kalmadı.

‘KADIN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ VE BARIŞ SİYASETİ BİR SEÇİME İNDİRGENEMEYECEK KADAR ÖNEMLİDİR’

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğunuza dair açıklamanızda “Türkiye’nin dört bir yanına toplumsal barış köprüleri kurmak için yola çıkıyoruz” demiştiniz. Ankara adaylığınız nasıl bir katkı sunacak bu köprülerin kurulmasına?
Ankara adaylığımı bir başlangıç olarak görüyorum. Kadın özgürlük mücadelesi ve barış siyaseti bir seçime indirgenemeyecek kadar önemli ve kapsamlıdır. Herkesin yerel iktidar hesaplarına kendisini kaptırdığı bu süreçte genel doğrulara dikkat çeken birileri de olursa seçim sonrasında bu mücadeleyi yükseltmek daha kolay olur diye düşünüyorum.

‘KÜRT SORUNUNU İÇ POLİTİKA MALZEMESİ OLMAKTAN ÇIKARMAK GEREKİYOR’

Toplumsal barışı engelleyen en önemli şey siyasetin iki kampa ayrılması ve karşılıklı olarak birbirlerini köşeye sıkıştırmak için Kürt sorununu kullanmaları. Bu gidişatı durdurmak, Kürt sorununu iç politika malzemesi olmaktan çıkartmak gerekiyor. Ankara adaylığım bu konuda güçlü mesajlar içeriyor. Umarım bu mesajı alırlar ve vebali oldukça ağır olan Kürt sorununu politik hesaplarda bir koz olarak kullanmaktan vazgeçerler, çözüme katkı sunacak bir tutumu benimserler.

CHP ‘KAYYIM PROTOKOLÜ’ REZALETİNİ TELAFİ EDECEK DEMOKRATİK BİR TUTUM ALMALI’

2019’da partinizin kazandığı hemen tüm belediyelere kayyım atandı. 31 Mart’tan sonrası için böyle bir risk görüyor musunuz? Kayyım atanmaması için muhalefete düşen bir sorumluluk var mı?
Ne yazık ki kayyım gibi bir demokrasi faciası karşısında Kürtler yalnız bırakıldı. Artık seçim sonrasına da bırakmadan muhalefet partileri şimdiden kayyım konusunda net bir tutum almalı. Bunu en çok da CHP’nin yapması gerekiyor. Genel seçimlerde ortaya çıkan ‘kayyım protokolü’ rezaletini telafi edecek demokratik bir tutum almalılar. Bu seçim herkes için son şans olabilir.

‘DEM PARTİ GELENEĞİNİ DÜŞMAN GİBİ GÖSTERMEK İKTİDARI VE MUHALEFETİ RADİKAL MİLLİYETÇİLİĞE MAHKUM HALE GETİRDİ’

DEM Parti hemen tüm seçim çevrelerinde kendi adaylarını çıkardı. Buna rağmen AK Parti CHP’yi, zaman zaman da CHP AK Parti’yi DEM Parti ile iş birliği yapmakla “suçluyor”. Buradan hareketle iki soru yöneltmek isteriz:
-DEM Parti ile yan yana gelmenin bir “suç” olarak tarif edilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
-Adaylarınızı çıkarmış olmanıza rağmen neden hala bu yorumlar yapılıyor?
İktidar ortakları DEM Parti geleneğini düşman gibi göstermekten oy devşiriyor. Peki, muhalefet partilerinin bu siyasete prim vermelerine ne demeli? Bu yaklaşım iktidarıyla muhalefetiyle her birini radikal milliyetçiliğe mahkum hale getirdi. Hiç kimseye bir faydası yok. Az çok bir değişim için bu siyasetin terk edilmesi zorunludur.

Adaylarımızı çıkartmamıza rağmen bu tarz siyasetin hala oy getireceğine inanıyorlar ama gözden kaçırdıkları bir şey var. Üç – beş oy kovalarken demokratik zemin siyasetin altından kayıp gidiyor, siyaset radikal sağa teslim oluyor.

‘DEM PARTİ TÜM SİYASİ PARTİLERLE GÖRÜŞMELİ’

Kürt sorununun çözümü için iktidar dahil herkesle görüşülebileceğine dönük partinizden yapılan açıklamalar, bazı gazeteciler ve siyasetçiler tarafından ‘iktidarla işbirliği’ olarak yorumlanıyor. DEM Parti iktidarla görüşür mü? Hangi koşullarda görüşür?

Görüşmek işbirliği yapmak değildir. DEM Parti tüm siyasi partilerle görüşmeli, diyalog kurmalı ve çözüm konusunda tüm partilerle istişare etmelidir. Bu, halka karşı sorumlu siyasetin bir gereğidir bence. Aynı tutumu diğer partiler de sergilemeli. Görüşme için ön koşul sürülmez ama tabii ki iş birliği demokratik ilkeler çerçevesinde olur ancak.

haberbogazliyan.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu